Türkiye gazeteciler dahil, 85 milyon için açık bir hapishane. İç cephe amacıyla senin kamuoyu oluşturmaya ihtiyacın varken, o kamuoyunu ancak gazetecilerle sağlaman mümkün iken, sen onları hapse at!.. Sonra da iç cephe masalları!..
Selahattin Demirtaş serbest bırakılıyor.
Ekrem İmamoğlu serbest bırakılıyor.
Osman Kavala serbest bırakılıyor.
Gezi tutukluları Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku, Tayfun Kahraman, Ayşe Barım serbest bırakılıyor.
Tutuklu Can Atalay milletvekili olarak Meclis’e dönüyor.
AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulanıyor.
Tutuklu Belediye Başkanları ve İBB çalışanları serbest bırakılıyor.
Tutuklu yargılamalar sona eriyor.
Sabahın köründe evlere baskın yapılarak, kimse gözaltına alınmıyor.
Tutuklu gazeteciler serbest bırakılıyor.
İfade ve basın özgürlüğü kısıtlanmıyor.
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri engellenmiyor.
Kadınlar, avukatlar, doktorlar, işçiler, haklarını arayanlar sokaklarda özgürce yürüyebiliyor.
Kayyım atanan belediyeler seçilmiş başkanlara devrediliyor.
Maden cinayetleri, Kartalkaya yangını, Çorlu tren kazası sorumluları yargı önünde hesap veriyor.
Gençler gelecek kaygısı taşımıyor, yurt dışına gitmekten vazgeçiyor.
Enflasyon dizginleniyor.
Asgari ücrete ara zam yapılıyor.
Emeklilere zam yapılıyor.
Kira artışları frenleniyor.
Otoyollara, köprülere, hastanelere açıktan milyonlarca dolar ödemeleri sona eriyor.
Zeytinliklerin kesilmesinden vazgeçiliyor.
Kıyılarda, ormanlarda, tarlalarda tahribata son veriliyor.
Yargı bağımsızlığı sağlanıyor.
Türkiye’yi yönetenler günlerdir aynı kavramı vurguluyor:
“İç cephe, iç cephe!..”
İç cephe mi?..
Al sana iç cephe!..
Yukarıda sıralananların her biri tek başına iç cephenin nasıl kurulacağını gösteriyor.
Mustafa Kemal’e ait
İktidardakiler Mustafa Kemal’e mesafeyle yaklaşıyor ama, ona ait bir söz bugün iktidar sahiplerinin dilinden düşmüyor. Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal:
“Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlup olabilir ama, ülkeyi yok etmez. Ülkeyi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir”.
Halkta kutuplaşmaya izin vermeyen, halkın tamamını kucaklayan bir tanım.
Sadece Cumhur İttifakı mı?
Çözüm süreci dahil, çevremizde patlayan savaşlarda Tayyip Erdoğan sık sık iç cepheden söz ediyor ancak...
Dış tehditlere karşı güçlendirmek vurgusuyla...
İç cepheyi “Türkiye Yüzyılı”, yani kendi kavramıyla bağlantılı kullanıyor. 85 milyonun her türlü farklılığı geride bırakarak, Cumhur İttifakı ile bütünleşmesi olarak görüyor.
Zaten Başdanışman Mehmet Uçum’a göre de:
“İç cephe Cumhur İttifakı’nın en büyük sosyal güçlerinden birincisidir.”
İç cepheyi sadece Cumhur İttifakı ile mi kuracaksın?..
Halkın ezici çoğunluğunu dışarıda bırakarak, iç cepheyi nasıl oluşturacaksın?..
Devlet Bahçeli de öyle:
“Sarsılmaya çalışılan iç cephemizdir. Buna izin vermeyeceğiz. Cumhur İttifakı’nı yaşatacağız.”
Aynı aksak yaklaşım.
Önce demokrasi ve adalet
CHP lideri Özgür Özel 85 milyonu kucaklayan iç cephenin koşulunu açıklıyor:
“İç cepheyi güçlendirmek demokrasiyle olur, adaletle olur. Herkesin kendisini mahkemelerde eşit hissetmesiyle olur.
Kendisini ötekileştiren, tehdit edilen, susturulan değil, konuşan ve konuştuğunda başına bir şey gelmeyeceğini bilen bireylerle olur.
(...) Siz gazetecileri, belediye başkanlarını, gençleri, belediye meclis üyelerini, muhalefet liderlerini cezaevlerine doldurursanız, iç cepheyi asla güçlendiremezsiniz.”
Fatih Altaylı
Gazeteci demişken...
En yetkin hukukçular da belirtiyor, “sözlerinde hiçbir suç bulunmayan Fatih Altaylı” Cumhurbaşkanı’nı tehdit ve Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla hapse atılıyor.
Fatih Altaylı hapse atılan yüzlerce gazeteciden sonuncusu.
Türkiye gazeteciler dahil, 85 milyon için açık bir hapishane.
İç cephe amacıyla senin kamuoyu oluşturmaya ihtiyacın varken, o kamuoyunu ancak gazetecilerle sağlaman mümkün iken, sen onları hapse at!..
Sonra da iç cephe masalları!..
Yapılması gereken belli
Bahçeli dün bir anekdot aktarıyor:
“Arif Nihat Asya’ya trende ve vapurda neden hep üçüncü mevkide yolculuk yaptığını sormuşlar. O ‘ben halkın arasına oturarak, onların konuşmalarına kulak veririm. Öfkelerini, sevinçlerini dinlerim’ demiş.”
İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu tam bunu yapıyor:
“İç cephe deyince, işte ben iç cephenin olduğu yerden geliyorum. Dört buçuk günde dokuz vilayet dolaştım. İç cephe aç, iç cephe perişan, iç cephe umutsuz.
İç cepheyi elbette güçlü tutmamız gerekiyor ama, bu hükümetin performansı ve niyeti bunu yapmaya elverişli görünmüyor.”
Bahçeli dün aktardığı anekdotu bir de halktan çoktan kopmuş Erdoğan’a anlatsa!..
Belki o zaman iç cephe masalları ete, kemiğe bürünür.
Yazının girişindeki örnekler gibi, demokrasi ve adalet!...